Bundan öte ise mekanın aslında duyularlada aktarılması gerektiği gerçeğidir. Duyularla aktarılan yani mekanın gerçekte hissettiğimiz ile kağıtlar üzerinde hissettiklerimiz arasında farklar vardır. Mekansal aktarımlarda durağanlığı bozmak mekanda bambaşka etkiler yaratır. Rehlp’in bu mekansal aktarımı yedi basamakta incelediği görülmektedir. Varoluşçu dışındalıkla tabir ettiği duyumların yanında en çok dikkat çeken varoluşçu içindeliktir.” Yere karşı ilgi, empati ve duygusal bağlılık gerektiren kısıtlı olarak bir yeri algılama çabası” ile tanımlar varoluşçu içindeliği mekanın deneyiminde bahsederken.
Mekansal deneyimi aktarırken kalem, cetvel, bilgisayar gibi araçlar kullanılırken aynı zaman da temsil teknolojisi olarak da bu araçlarla oluşturulan eskiz, plan, perspektif gibi nesnelerin geometri bilgisini aktarır. İnsan bu çalışmaları yaparken el göz zihin üçlüsüyle davranır ve bu davranışın en güzel deneyimi eskiz yapmaktır. Fikrin kağıda dökülmesinde en önemli teknolojik temsil aracıdır. Her ne kadar bilgisayar teknolojisinde mekanların boyutlarını aktarmayı kullanabilsek de mekanın doğru algısı insan gözüyle daha farklıdır ve duyuların tanımladığı eskiz ile bambaşkadır. Analog temsil yöntemlerinde mekanlar bazı arayüzler ile kutunun içine yerleştirilir ve iki boyuta indirgenir. Bunun zenginliği içinde aynı zamanda üç boyut ile ilişki kurulmalıdır. Mekanın hareket ve zaman ile algılanması mekansal deneyim açısından çok başkadır.
Mimari tasarım eylemi geçmiş zamanlarda direkt zanaat eylemi iken günümüzde birçok analog uygulamalarla aktarabileceğimiz bir eylem olması bizim mekan algımızdaki farkındalık açısından aynı etkiyi vermemektedir. Yalnız ne kadar bu etkiyi vermese de mekanın denenebilir kılınmasındaki önemli rolünde göz ardı edilmemelidir.
Kaynak: https://mimarihaber.net/2018/08/18/mimarlikta-duyularin-rolu-mimari-tasarim-arac-teknoloji